“Ben Bilirim” Havası: Bilginin Gösterişle İmtihanı

İnsanlar konuşur, anlatır, fikir beyan eder. Bu doğal bir şeydir. Ama bazıları konuşmaz, hüküm verir. Sormaz, söyler. Dinlemez, öğretir. Çünkü onlar “bilen”dir. En azından öyle görünmek isterler. Her konuda fikri olan, her şeyi bilen, hiçbir şeyden şaşmayan bu insanların motivasyonu nedir?

Yüzeyde bakıldığında bu kişiler özgüvenli dururlar. Cümleleri net, ifadeleri kararlıdır. Yanıldıkları pek görülmez; çünkü yanıldıklarını kabul etmezler. Ama kazıdıkça ortaya bambaşka bir manzara çıkar: Bilmenin değil, bilmiş gibi görünmenin sevdası. Zira “bilmiyorum” demek, bazıları için zayıflığın ta kendisidir.

Bu davranışın ardında çoğu zaman bastırılmış bir yetersizlik hissi yatar. Bilmek, bir tür zırh haline gelir. O zırhla dolaşmak, insanın çıplaklığını örter. “Ben bilirim” demek, aslında “Beni yetersiz görmeyin” çığlığıdır. Kimileri içinse bu, güç gösterisidir. Bilgiyi bir güç olarak kullanıp diğerlerini etkilemek, yönlendirmek, hatta sindirmek isterler.

Oysa bilgelik, en çok da soru sormaktan geçer. Gerçek bilgi sahibi, ne kadar az bildiğini bilen kişidir. O yüzden sormaktan imtina etmez, “bilmiyorum” demekten utanmaz. Çünkü bilir ki bilginin yolu, sorgudan geçer; ezberden değil.

“Ben bilirim” havası estirenler, aslında en çok kendilerini kandırır. Gerçek öğrenme, o havayı bir kenara bırakıp içten bir merakla “Sen ne düşünüyorsun?” diye sormakla başlar. Bilmek yetmez; anlamak gerekir. Anlamak içinse önce susmak, sonra gerçekten dinlemek gerekir.